Osmanlı İmparatorluğu, 12. yüzyıldan başlayarak bilim alanındaki üstünlüğünü kaybetmiş, bilim ve teknolojide gerileme 18. yüzyıldan başlayarak askeri alandaki sürekli yenilgilerle kendini hissettirmeye başlamıştır. 18. yüzyılın son çeyreğinde bilim ve teknoloji konularındaki eksiklik hissedilmiş, mühendislik, topçu ve askeri tıp okulları açılmıştır. Bu dönemde batıdan hocalar getirtilmiş ve batıya öğrenciler gönderilmiştir. 1863 yılında İngilizce eğitim veren Robert Kolej ve 1868 yılında Fransızca eğitim veren Galatasaray Lisesi kurulmuştur. 1900 yılında ise ilk ımparatorluk üniversitesi olan "Darülfünun-u Şahane" açılmıştır. ılahiyat, Fen Bilimleri, Matematik, Edebiyat, Hukuk ve Tıp bölümlerinden oluşan bu kuruluş, 1908'den sonra Alman eğitimcilerin yardımı ile yeniden yapılandırılmıştır. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne Osmanlı ımparatorluğu'ndan bir üniversite ve yedi eğitim kurumu miras kalmış, Cumhuriyet döneminde ise birçok yeni okul ve üniversite açılmıştır. Bilim ve teknolojide Osmanlı ımparatorluğu'nun bu geç kalmışlık mirasını devralan Türkiye, hem bu açığını kapatmak için uğraşmakta, hem de yeni çağ değişimini yakalamak için yoğun çabalar sarfetmektedir.

Cumhuriyet'in onuncu yılında (1933), Nazi Almanyası'ndan kaçarak Türkiye'ye gelen Alman bilim adamlarının katkılarıyla ilk üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. 2252 sayılı kanunla yürürlüğe giren bu reformun amacı; eğitim, öğretim, bilim ve araştırma çalışmalarının çağdaş bir düze-ye ulaştırılmasıdır. Bu yasa Türkiye'de modern anlamda bilim eğitiminin ve bilimsel çalışmaların başlangıcı olarak kabul edilir. Bu çerçevede Darülfünun kapatılarak ıstanbul üniversitesi'ne dönüştürülmüştür. Bunu diğer üniversiteler ve büyük bir bölümü tarım ve ormancılık alanında faaliyet gösteren çok sayıda Araştırma-Geliştirme (AR-GE) kurumu izlemiştir. 1928 yılında Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı, 1932 yılında Şeker Enstitüsü ve 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ile Elekik İşleri Etüd ıdaresi kurulmuştur.

1960'lı yıllarda planlı döneme geçilirken, bilim ve araş- tırma alanındaki en önemli gelişme 1963 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'nun (TüBıTAK) kurulmasıdır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na bağlı Ankara ve çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezleri de yine 1960'lı yıllarda kurulan önemli AR-GE kurumlarıdır.

1980'li yıllarda bilim ve araştıma alanında yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan birincisi, 1981 yılında üniversitelerin yeniden yapılanmasını öngören YöK yasasının çıkarılmasıdır. 1983 yılında ise Başbakan'a bağlı Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kurulmuş ve bu da ülkede AR-GE politikalarının saptanması, yönlendirilmesi ve koordinasyonu konusunda önemli bir adım teşkil etmiştir. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, Türk bilim ve teknoloji sistemi içinde en üst düzeyde politika belirleme organıdır. Başbakan'ın başkanlığında ilgili bakanlar ile ilgili kuruluş-ların temsilcilerinden oluşmaktadır. Uzun vadeli bilim ve teknoloji politikalarının saptanmasında hükümetlere yardımcı olmak, AR-GE hedeflerini saptamak, öncelikli AR-GE alanlarını belirlemek ve AR-GE plan ve programları doğrultusunda kamu AR-GE kuruluşlarını görevlendirmek Yüksek Kurul'un başlıca görevleri arasındadır.

1990'lı yıllardaki önemli gelişmeler arasında 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TüBA) ve Türk Patent Enstitüsü'nün kurulması bulunmaktadır. Başbakana bağlı, tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olan TüBA, Türkiye'deki bilimsel araştırma standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur. Bilimsel araştırmaların gelişmesi konusunda büyük hizmetleri olan kurum ayrıca gençlerin bilim ve araştırma konularına yönelmesi için çalışmalar yapmakta, bu alanlarda emeği geçenleri ödüllendirmektedir. 1995 yılında fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda önemli bazı yasal düzenlemeler yapılarak patent haklarının, endüsiyel tasarımların, coğrafi işaretlerin ve markaların korunması hakkında kanun hükmünde kararnameler çıkarılmıştır.

Yine aynı yıl sanayi kuruluşları tarafından yürütülen AR-GE projelerine devlet yardımı yapılmasını öngören bir karar çıkarılmıştır. AR-GE faaliyetinde bulunan sanayi kuruluşlarına geniş imkanlar getiren bu karar uyarınca, AR-GE giderlerinin %50'ye yakın bölümü devletçe karşılıksız olarak ödenebilmekte ve geri kalan % 50 için sanayi kuruluşu finansman desteği alabilmekte, bu parayı gerçek değeri üzerinden ve geliştirdiği ürünü ticarileştirmeyi başarırsa geri ödemektedir.